Bilişsel Davranışçı Terapi



Bilişsel davranışçı terapi hem bilişsel hem de davranış psikolojisinin temel ilkelerinin bir araya geldiği yani, insanın zihinsel süreçlerini, davranışını ve duygulanımını inceleyen psikolojik modellerin yer aldığı geniş bir yelpazedir. Temel varsayımı düşünce ve duyguların birbiriyle bağlantılı olduğudur. Amacı rahatsızlığın temelindeki işlevsiz düşünce, davranış ve inanç kalıplarını fark etmek ve onlara belirlenen hedeflere uygun yanıt vermeyi sağlamaktır.

Uzun vadede amaç ise, hasta ya da danışanı n kendi kendisine baş etmeyi öğrenmesi bir nevi kendi danışmanlığını üstlenebilmesidir. Bazı şeylerle ilgili duygunuzu değiştirememenize rağmen, onlarla ilgili düşüncelerinizi irdeleyebilir ve dengeli bir bakış açısı geliştirebilirsiniz. Durumlara bakışınız dengesini yitirirse, duygusal tepkileriniz de dengesizleşecektir. 

Güncel sorunlarınızın temelinde, bilişsel bileşenlerden (yorumlarınız, düşünce kalıplarınız ve inançlarınız) kaynaklı duygu ve davranışlar vardır. Bilişsel Davranışçı Terapi ile işlevsel ve gerçeğe uygun olmayan bilişsel bileşenler, işlevsel ve gerçeğe uygun hale dönüştürülür ve böylece duygusal rahatsızlık azaltılıp, ortadan kaldırılır.  Beck ve Emery (2006), BDT’ nin ilkelerini şöyle açıklamıştır:

  • Bilişsel terapiler, duygusal bozuklukların bilişsel modeli üzerine durulmuşlardır. Belirli bir sorunun çözümünde, bir dizi müdahale tekniğinin kullanımından daha öteye anlam taşıyan bu yaklaşımda terapist düşünce duygu ve davranışlarla, bunların altında yatan şemalar arasındaki ilişkiyi dinamik bir çerçeve içinde ele alır. Ancak böylesine bir formülasyon sonrasında uygun müdahale teknikleri seçilir.

  •  Bilişsel terapiler sorun odaklı, zamanla sınırlı, kısa terapilerdir. Kısa terapiler, hem hasta hem de terapistin sorun üzerinde odaklanmalarını ve hastanın terapi ya da terapiste bağımlılık geliştirmesini önler. Bağımlılık sorunu, uzun süreli tedavilerin önemli sorunlarından biridir. 

  • Etkili tedavi için iyi bir terapötik ilişki gerekir. Terapötik model ne olursa olsun, iyi bir terapötik iliski tedavinin başarılı olması için şarttır. Empati, etkili dinleme becerileri, esneklik, ilgi ve terapötik işbirliği tedavinin değişmez elemanlarıdır.

  • Bilişsel terapiler terapistle ile hastanın ortak çabalarını ve işbirliğini gerektirir. Beck, yaklaşımının en temel ilkesi olan işbirliğini hastanın kendi düşünce ve inançlarını incelemesi konusuna yönlendirmiş ve her bir inanç ve düşünceyi doğruluğu kanıtlanması ya da çürütülmesi gereken hipotezler gibi ele almıştır. Tedavinin hedefleri, hızı, oturumlar arasında yürütülecek ev ödevleri her zaman hasta ile birlikte belirlenir. Başka bir deyişle, bilişsel terapiler hastaya uygulanan değil hasta ile birlikte yürütülen işlemlerdir. Bu işbirliği hep eşit düzeyde olmayabilir. Hasta ne kadar pasif, ne kadar deprese ise, terapistin işbirliğini sağlamadaki rolü o kadar artar. Tedavinin sonlarına doğru terapist daha az görünür olmaya ve sahneyi daha çok hastaya bırakmaya baslar. Bu tutum hastaya bağımsızlık duygusu vermesi yanı sıra, kendi sorunlarını çözmede sorumluluk almayı öğretir ve tedaviye uyum sorunlarının oluşmasını önler.

 

  • Bilişsel terapiler daha çok sokratik sorgulama yöntemini kullanır. Bu yaklaşımda hastanın çeşitli soruların cevaplarını kendisinin bulması sağlanır. Yani terapist soruların cevaplarını vermez ancak bu soruların cevaplarını hastanın bulmasına yardımcı olur. Beck, terapisini hastanın temel düşünce ve inanç sistemlerini tehdit etmeden sürdürürken, soru sorma biçimini temel bir terapötik araç gibi görür. Sorulan sorular hastanın; kendi düşünce içeriği konusunda daha çok fikir sahibi olmasını, kendi düşünce biçimlerini daha iyi anlamasını, düşüncelerini çeşitli bilişsel çarpıtmalar yönünden ele almasını, düşünce içeriği ve biçimlerinin daha uyumlu olanlarla yer değiştirmesini, düşünce ve davranışları ile ilgili olarak geleceğe yönelik planlar yapmasını sağlar.
  • Bilişsel terapiler, direktif ve yapılandırılmış terapilerdir. Kısa terapilerin en önemli özelliklerinden biri yapılandırılmış olmalarıdır. Bu özellik terapiste sorunun tümüyle aynı anda uğraşmak yerine , sorunun çeşitli yanlarıyla ayrı ayrı çalışma fırsatı verir. Başka bir deyişle, tüm yemeği bir lokmada yutmak yerine, her seferinde küçük lokmalar yutmak yemeğin daha iyi sindirilmesini ve tadının çıkarılmasını sağlar. Ayrıca yaşamını yeniden düzenlemek amacıyla terapiye gelen pek çok hasta için yapılandırılmamış, yeterince organize olmamış “serbest -yüzen bir terapi” kontrendike olabilir. Çeşitli belirsizlikler nedeniyle, kaygısı artmış hastalar için en azından başlangıcında direktif olan bir yaklaşımla oldukça yarar sağlanabilmektedir.

 

  • Bilişsel terapiler, soruna yönelik yaklaşımlardır. Önce soranlar hiyerarşik bir düzen içinde sıralanır daha sonra bu sorunlar üzerinde ayrı ayrı çalışılır en sonunda ise birbirinden bağımsız gibi görünen sorunlar arasındaki bağlantılar ele alınır. Bu sorun oryantasyonlu olmayan terapilere göre, daha kısa sürede daha çok “is çıkartmak” anlamına gelir. Böyle bir yaklaşım sorunun çözümüne terapistin istediği yerden değil, hastanın istediği yerden başlamak anlamına da gelmektedir.

  • Bilişsel terapiler, eğitim modeli üzerine kurulmuşlardır. Terapide, terapistin bilgisinin hastayla paylaşılması önemli bir özelliktir. Bir bakıma terapist hasta’ için kolay ulaşılabilir bir bilgi kaynağı olmaktadır. Karşılıklı olarak sağlanan bilgi alışverişi yalnızca hasta için değil terapist içinde eğitici olmaktadır.

  • Bilişsel terapilerin teori ve teknikleri tümevarım metoduna dayalıdır. Teori sırasında hem hasta hem de terapist çeşitli hipotezler kurar ve bu hipotezlerin doğruluğunu araştırır. Bunu yaparken veriler toplanır, analiz edilir ve hiçbir hipotez yeterince araştırılmadan doğru kabul edilmez. Terapi bir bakıma hastayı bir bilim adamı gibi düşünmeye yönlendirir.

  • Ev ödevleri, bilişsel terapilerin en değişmez ve vazgeçilmez öğelerindendir. Hastanın haftada bir terapi oturumlarına gelerek sorunlarının üstesinden gelmesini beklemek gerçekçi değildir. Hasta kendisi için ne kadar çok çaba harcarsa, tedavi o kadar hızlı gider. Tedavi seanslarında konuşulanların hayata geçmesi amacıyla, oturumlar arasında hastanın kendi kendine yürüttüğü aktivitelere ev ödevi denir. Ev ödevleri bilginin beceriye dönüştürülmesi için gerekli aktiviteleri içerir. Bu ödevler bilişsel düzeyde verilebileceği gibi davranışsal biçimde de uygulanabilir.



Bilişsel Davranışçı Terapinin Temel İlkeleri


(Cognitive Behavior Therapy Basics and Beyond/Judith S. Beck- alınmıştır):

✓ Bilişsel davranışçı terapi her zaman, ortaya çıkan hasta (danışan) sorunları formülasyonuna ve her bir danışanın bilişsel terimlerle kavramsallaştırılmasına dayanmaktadır.

✓ Bilişsel davranış terapisi, sağlam bir terepötik anlaşma gerektirir.

✓ Bilişsel davranışçı terapi, işbirliğini ve aktif katılımı vurgular.

✓ Bilişsel davranış terapisi, amaca dönük ve sorun odaklıdır.

✓ Bilişsel davranışçı terapi, başlangıçta şu anı vurgular.

✓ Bilişsel davranışçı terapi eğiticidir, hastaya kendi terapisti olmayı öğretmeyi ve tekrarı önlemeyi amaçlar.

✓ Bilişsel davranış terapisinin amaçları zaman sınırlı olur.

✓ Bilişsel davranışçı terapi seansları yapılandırılır.

✓ Bilişsel davranış terapisi, danışanlara bozuk düşünce ve inançlarını belirlemeyi, değerlendirmeyi ve onlara yanıt vermeyi öğretir.

✓ Bilişsel davranışçı terapi düşünceyi, duygu durumunu ve davranışı değiştirmek için çeşitli teknikler kullanır.

Birçok araştırmada; çeşitli bozuklukların tedavisinde, bilişsel davranış terapisi sonuçları ile ilişkili nörobiyolojik değişiklikler olduğu kanıtlanmıştır.

Bu bozuklukların kısmi listesi (Cognitive Behavior Therapy Basics and Beyond/Judith S. Beck- alınmıştır): • Majör Depresif Bozukluk

• Yaşlılık Depresyonu

• Yaygın Anksiyete Bozukluğu

• Yaşlılık Anksiyetesi

• Panik Bozukluk

• Agorafobi

• Sosyal Fobi

• Obsesif Kompulsif Bozukluk

• Davranım Bozukluğu

• Madde İstismarı

• Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu

• Sağlık Kaygısı

• Vücut Dismorfik Bozukluğu

• Yeme Bozuklukları

• Alışkanlık bozuklukları

• Bipolar Bozukluk (ilaç ile)

• Şizofreni (ilaç ile)

Obsesif Kompulsif Bozukluk


Takıntı, zihne istenmeden giren, hoş karşılanmayan, kişinin kontrolü dışında tekrar eden ve sıkıntı verici özellikte düşüncedir. Kişilerin uğraştığı istenmeyen ve rahatsız edici düşünceler sadece takıntılardan ibaret değildir. Takıntıların beş özelliği sıkıntı verici düşünceyle takıntı arasındaki farkı belirginleştirir. Bunlar zorlayıcı karakterde olması, istenmemesi, direnç içermesi, kişinin temel değerlerine aykırı olması (ego-distonik) ve kontrol edilemez oluşudur.

Yaygın takıntı belirtileri arasında pislik veya mikrop bulaşmasından korkma, başkasına zarar vermekten ve hata yapmaktan korkma, rezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkma, ahlaka aykırı davranış sergilemekten veya günahkar olmaktan korkma, düzen, simetri, kusursuz olma ihtiyacı, aşırı kuşku duyma ve sürekli güvence arama sayılabilir. Genellikle kişiler takıntılı düşüncelerin doğurduğu rahatsızlık hissinden kurtulmak için zorlantı (kompülsiyon) yoluna başvururlar. Zorlantı, daha çok davranışsal olarak rahatsızlık veren hissi azaltmaya yönelik, tekrarlayıcı bir şekilde takıntının etkisini yok etme veya takıntıyı telafi etme çabasıdır.

Bu durumda davranışsal tepki kasıtlı, tekrarlayan, aşırı, kişinin yapmak için istek duyduğu ve olumsuz sonuçları azaltmak için kullanılan bir stratejidir. En sık rastlanan zorlantılara örnek olarak ise temizlik temalı tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama, el sıkışmak veya temastan kaçınmaya çalışmak, kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme, işleri belirli sıraya göre yapma, bir şeyleri belirli bir sıraya göre düzenlemek ya da dizmek, belli kelime veya cümleleri tekrar etmek, tekrar tekrar dua etmek, işleri mutlaka belirli bir sayıda yapmaya çaba göstermek verilebilir.

OKB Neden Olur?


(Dr. M. Hakan Türkçapar’ın Saplantı-Zorlantı Bozukluğu Nedir? isimli makalesinden alınmıştır)

Bir çok insan kendilerinde OKB nin nasıl geliştiğini merak ederler. Bununla ilgili birçok bilimsel varsayım ortaya atılmış olup, OKB’ tek bir nedenle çıklayamayacağımız görüşü en çok kabul gören varsayım olmuştur. Bu etkenler sırasıyla kişinin kalıtımın da büyük ölçüde etkisiyle şekillenen beyin özellikleri, içinde bulunduğu ortam koşullar ve yaşadığı olaylar, kişilik özellikleri ve düşünme biçimi, davranış tepkileri ve duygusal özellikleridir. Bunlardan bazıları diğerlerine kimi hastalarda diğerlerine göre daha ön plandadır.

Bugün için bu etkenlerin tam olarak OKB’nin gelişimine nasıl yol açtığına ilişkin tek bir görüş olmamakla beraber bu etkenlerin bir arada rahatsızlığa yol açtığı düşünülmektedir. Rahatsızlığın biyolojik düzeneğinin beynin düşüncelerin değişimiyle ilgili bölümü olan kaudat nukleus bölümünün işleyişinde bir sorun olması ve bu nedenle de beynin yapısıyla ilgili etkenler tarafından ortaya çıkarılabileceğini gösteren bir veri Çocukluk çağında beta hemolitik streptokok enfeksiyonu geçiren bazı bireylerde bazen obsesif kompulsif belirtilerin ortaya çıktığını gözlemlediğimiz oluyor. Ancak çoğu hastada bu tarzda belirgin bir biyolojik etken saptanamamaktadır. OKB si olan bireylerin yapılan beyin incelemelerinde beyinde, beynin orbitofrontal kortex ve caudate nukleusda adı verilen bölgelerde aktivite artışı olduğu saptanmıştır (Şekil 1). Bu bölgelerden caudat nukleus düşüncelerin sınırlanmasında rol oynar. Saptanan bu biyolojik değişiklikler OKB de hem bir bir neden hem de bir sonuç olabilir.

Günümüzde OKB nin psikolojik nedenleriyle ilgili temel açıklama biçimi bilişsel davranışçı modele dayalıdır. Davranışçı model, çocukluk dönemindeki yaşantılarla oluşan bazı koşullanmaların (örneğin kirlilikle ilgili ailenin olumsuz tepkileri- kirlendiğinde kızılması- ve titiz davranışları, buna karşılık yıkanma, silme davranışlarının beğenilmesi, desteklenmesi) OKB gelişiminde etkili olduğunu öne sürer.

Bu koşullanmaların etkisiyle normalde herhangi bir özelliği taşımayan ve dolayısıyla da sıkıntı doğurma gücü olmayan bazı uyaranlar (örneğin evin zemini, kapı kolu vb) ve durumlara (örneğin kirlilik, bulaşma) karşı öğrenilmiş bir korku ve kaçınma davranışı gelişir. Ayrıca birey kompülsiyonlara başvurdukça kısa süreli ve geçici olarak rahatladığı için kompülsiyonlar (yıkanma, temizlenme, kontrol vb gibi) yerleşik hale gelir. Bunun yanı sıra çocukluk döneminin bazı düşünsel özelliklerinin ve o dönemde oluşan bazı inançların yetişkinlikte de sürdürülmesi (“bir eylemle ilgili düşünmek onu yapmak gibidir”, “kendine ya da başkasına gelebilecek bir zararı önleyememek (ya da önlemeye çalışmamak) o zarara neden olmak demektir”, “sorumluluk bir olayın olasılığının az olmasıyla azalmaz, “Kişi düşüncelerini kontrol edebilmelidir –etmelidir” gibi inançlar) bir diğer etkendir.

OKB’de Tedavi


Bu rahatsızlığı olan bireylerin bilmeleri gereken en önemli nokta bu rahatsızlığın etkili tedavileri olduğudur. OKB gelişimine ilişkin çok karmaşık soruların tam cevaplarının henüz bulunmamasına rağmen tedaviyle ilgili çok önemli imkanlar bulunmaktadır. Rahatsızlığın tedavisinde bilimsel yöntemlerle etkisi saptanmış ikli yöntem bulunmaktadır. Bunlar bir tür antidepresan ilaç olan serotonin geri alımını önleyici ilaçlar ve bazen bunlara antipsikotik ve anksiyolitik(sıkıntı giderici) ilaçların eklenmesiyle gerçekleşitirilen ilaç tedavileri ve bilişsel davranışçı tedavi adı verilen psikoterapi (konuşma ve sözel etkileşim yoluyla ruhsal rahatsızlıkların tedavisi) türüdür. Gerek ilaç tedavisiyle gerekse bilişsel davranışçı tedavi yöntemiyle yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.

İlaç tedavisi alan hastaların %60-70’inde yaklaşık 2-3 aylık bir süreçte belirtilerde %30’dan fazla azalma ortaya çıkar. Bu fayda ilaç kullanılmaya devam edildiği sürece devam etmektedir. Bu konuda kullanılan diğer tedavi yöntemi olan Bilişsel davranışçı terapi ile de tedavi sürecini tamamlayanlarda yaklaşık %85’e varan oranda hasta düzelebilmektedir.

İlaç tedavisi, bilişsel davranışçı terapi ve kombine tedaviyi (hem ilaç hem bilişsel davranışçı terapi) karşılaştıran en güncel ve yeni çalışmada 12 haftalık tedavi sonunda tedaviyi tamamlayan hastalarda bilişsel davranışçı tedavi alan hastaların %86’sı, Kombine tedavi alanların %79’u, ilaç tedavisi alanların %48’i ve plasebo yani ilaç olmayan ilaç alanların %10’unun düzeldiği bulunmuştur. Bu tedavi oranları bir çok rahatsızlığa kıyasla oldukça daha iyi oranlardır. Bu rahatsızlığı yenmenizin önündeki en büyük engelin ne bu rahatsızlığın geçmesinin çok zor olması ne de etkili tedaviler olmaması değil, tedavi olma ve tedaviye uyma konusundaki kararsızlık olduğunu hatırlatmak istiyoruz; eğer tedaviyi istiyorsanız önünüzdeki günlerin bu sorunu yenmek için en doğru zaman olduğunu unutmamalısınız. Bu belirtiler bu güne dek hayatınızı gereğinden fazla etkiledi, tahrip etti, üstelik yaşanması zorunlu bir durum olmamasına rağmen. Siz de böyle bir rahatsızlığı yani obsesif kompülsif bozukluğu olmayan insanlar kadar mutluluğu ve başarıyı hak eden bir insansınız. Eğer tedaviye başlar ve ciddi biçimde uyarsanız belki başlangıçta zorluk çekseniz de giderek düzelmeye başlarsınız; tekrar hatırlamalısınız ki bugüne dek bu rahatsızlığın sürmesinin en büyük nedeni ne sizin durumunuzun çaresiz olması ne de tedavilerin yetersizliğidir, bu durumun sürmesinin en büyük nedeni bu sorunun çözümüyle ilgili uygun yöntemleri bilip uygulayamamanızdır ve eğer tedaviyi seçerseniz de ana hedef size bu yöntemleri öğretmek olacaktır.Obsesif kompülsif bozukluk veya kısaca OKB tanısı alan bir kişinin var olan tedavi seçeneklerinin neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde bilmesinde yarar vardır. Bu bilgilerin bir kısmını zaten biliyor olabilirsiniz fakat belki daha öncekilerden farklı olarak burada vereceğimiz bilgiler yaşamakta olduğunuz sorunların azalması için, size önereceğimiz ve bizim daha çok uzmanlaştığımız bilişsel davranışçı tedaviyi tanımanız ve bu tedaviye başlayıp başlamama konusunda size yardımcı olmaktır.

Öncelikle tedavi almadığınızda ne olacağı konusunda bilgi vermek istiyoruz. Bu rahatsızlığınız olmasına rağmen tedaviye olmamanız durumda neler olabilir? OKB’ si olan birisi olarak yaşamınızın bundan sonraki kısmında bu rahatsızlığın nasıl seyredeceğini ve sizi ne kadar etkileyeceğini tam olarak kestirmek güç olmakla beraber gelecekte sizi bekleyen olası senaryolar bu durumun tamamen düzelmesi, tamamen düzelmesine rağmen arada bir tekrarlaması, bugünkü gibi devam etmesi ve son olarak da giderek daha kötüleşmenizdir. Maalesef en iyi senaryo olan kendiliğinden düzelme ve sorunun tamamen geçmesi gerçekleşme olasılığı en düşük olan senaryodur çünkü uzun dönemde kendiliğinden düzelmeye ilişkin neredeyse hiçbir kanıt yoktur.

Kısa dönemli de olsa kendiliğinden düzelme görülmesi ise % 5 dolaylarındadır. Çoğunlukla gerçekleşen senaryo yıllar içinde yavaş yavaş bir kötüleşme ve belirtilerin zaman içinde değişkenlik göstermesidir. Yani özellikle yaşamlarının genel gidişine paralel biçimde olaylara bağlı olarak.zaman zaman kötüleşme zaman zaman daha iyi olma hali görülür. Skoog adında bir araştırmacı (1999) 47 yıl süren doğal bir takip çalışmasında 47 yıl sonunda hastaların yarısında rahatsızlığın şiddetli bir biçimde sürmeye devam ettiğini saptamışlar, 1/3’ünde belirtilerin rahatsızlık düzeyinde olmamakla beraber sürdüğünü ve %20 sinde ise düzelme olduğunu saptamışlardır. Özetle OKB müdahale edilmediği müddetçe artma ve azalmalarla seyreden kronik gidişli bir rahatsızlıktır. Bu nedenle tedavi almadığınız müddetçe OKB nizle ilgili sorunlar yaşamaya devam edeceğinizi varsaymak muhtemelen makuldür. OKB belirtileriniz işlevselliğinizi bozacağı ve yaşantınızın kalitesini azaltacağı için, OKB nizle ilgili tedavi almanızı ciddi bir biçimde düşünmenizi öneririz. Daha önce de belirtildiği gibi OKB de yararlı bulunmuş iki tür tedavi vardır. Bilişsel davranışçı terapi ve farmokoterapi. Her ikisi de dünyanın farklı merkezlerinde ki merkezlerde yüzlerce hasta üzerinde kapsamlı bir biçimde çalışılmış ve her ikisi de OKB tedavisi olarak yerleşmiştir.

Sizin için hangi tedavi doğru olduğuna karar vermeniz için her iki tedavinin avantajları ve dezavantajlarını bilmeniz gerekir. Aşağıda her iki tür tedavi seçim yapmanıza yardımcı olmak amacıyla avantajları ve dezavantajlarıyla beraber size açıklanacaktır.

Panik Atak


Panik atak ansızın, beklenmedik bir ortamda, yerde ve zamanda ortaya çıkan yoğun kaygı, bunaltı, korku, sıkıntı duygusunun yaşandığı nöbetler olarak tarif edilebilir. İlk panik atak sıklıkla kendiliğinden ortaya çıkar. Herhangi bir uyarılma, fiziksel egzersiz, emosyonel travma, kafein, alkol, madde kullanımı gibi durumlar ilk atağı tetikleyebilir. Ataklar ani başlar, belirtiler ortalama 10 dakikada doruk noktasına ulaşır. Kişi genelde o esnada her şeyin sonunun geldiğini, kalp krizi ya da felç geçireceğini, düşüp bayılacağını, öleceğini, aklını kaybedeceğini, kötü bir şeylerin olacağını düşünür.

Panik ataklar beklenmedik (aniden, kendiliğinden) ya da duruma bağlı olarak (atak genellikle korkutucu bir nesne/belli bir ortam gibi) ortaya çıkar.
Panik atak tehlikeli değildir ama korkutucu olabilir. Panik atak belirtilerine eşlik eden en temel korkular; ölüm, kontrolünü ve aklını kaybetme korkularından birinin olmasıdır. Bu durumda vücutta oluşan bedensel belirtiler de şöyle sıralanabilir:

- Kalp atışında hızlanma, kan basıncında artma: Kalbin atım hızı ve atım gücünde artış olur. Bu artışla birlikte çarpıntı ve göğüs bölgesinde ağrı hissedilir. Damarlarda büzüşme ve kalpte hızlanma sebebiyle kan basıncında yükselir.

- Nefes almada güçlük: Sık ve yüzeysel solunum, nefes darlığı ve hava açlığı oluşur. Bu belirti panik atağın en şiddetli belirtisidir.- Baş dönmesi, sersemlik hissi

- Bulanık görme, bazen lekeler veya benekler görme

- Titreme, terleme, sarsılma: Ter bezleri aşırı uyarıldığından aşırı terleme olur. Bu esnada deri ısısı da düştüğü için terleme soğuk terleme şeklinde olur.

- Tıkanma, göğüs ağrısı

- Sıcak-soğuk basması

- El ve ayak parmaklarında karıncalanma: Kaslardaki aşırı kasılma vücutta ağrılara sebep olur. Bunun sebebi kasılma sonrasında küçük damarlardaki kan akımının engellenmesidir. Bu durum ağrının yanında uyuşma, karıncalanma ve keçeleşme belirtilerine sebep olur. O yüzden panik atak yaşayanlar sıkça başlarındaki, kollarındaki uyuşmalardan ve karıncalanmalardan yakınırlar.

- Mide bulantısı, sindirim sisteminde hissedilen değişiklikler: Mide-barsak sisteminde hızlanmaya bağlı ishal ve aşırı gaz görülebilir. Ayrıca mide asidindeki artış yanma, şişkinlik ve karın ağrılarına sebep olur.

- Sık idrara çıkma

Panik Bozukluğu


ise aniden ortaya çıkan panik nöbetleri ve nöbetler dışındaki zamanda beklenti anksiyetesinin varlığıyla karakterize bir bozukluktur. Kişinin yaşamış olduğu panik atakların hoş olmayan bedensel duyumlara neden olması ve yanlış yorumlanması sonucunda, tekrar yaşanmasına yönelik korku ve tetikte olma hali beklenti anksiyetesi olarak tanımlanır. Panik bozukluğunda kişi başka ataklarında olacağına dair sürekli kaygı hisseder; atakların yol açabilecekleri ya da sonuçlarıyla ilgili olarak endişelenir; ataklarla ilişkili olarak belirgin davranış değişikliği gösterir.

Bu durumda kişi bedensel duyumlarına daha fazla dikkat edip, adeta onları izlemeye başlar ve duyumları hissetmeye başladığında kendisini rahatlatmak için çeşitli yollar ve stratejiler geliştirmeye çalışır. Panik bozukluğu olan kişilerin strese ve bedensel duyumlarına karşı aşırı duyarlı olduğu düşünülmektedir. Yapılan epidemiyolojik araştırmalarda, panik bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı, %1.5-3.5 olarak bulunmuştur. Panik bozukluğu daha sıklıkla genç erişkinlik döneminde başlar. Panik bozukluğu kadınlarda, erkeklere göre yaklaşık iki kat sıklıkta görülmektedir. Amerikan Psikoloji Derneği (APA) dünyadaki her 75 kişiden birinde panik bozukluğu (APA, 2012) olduğunu bildirmiştir.

Daha önceden sık sık panik atak nöbetleri geçiren birinde bu nöbetler korku içerdiği için panik bozukluğu tetikleyen bir faktör haline gelmektedir.

Panik Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi


Panik bozukluğunun bilişsel açıklaması bedensel duyumların felaketleştirici (katastrofik) bir biçimde yorumlanması üzerinden yapılmaktadır. "Felaketleştirme" sonucunda ortaya çıkan panik atağının kökeninde, kalp krizi, beyin kanaması ya da kontrolü kaybetme biçimde olumsuz ve anksiyete doğuran düşünce süreçleri etkili olmaktadır. Tedavi temel olarak hastanın panik belirtilerini başlatan, sürdüren ya da alevlendiren uyumsuz davranış ve düşünceler ile felaketleştirici inançlarına odaklıdır.

Tedavi yapılandırılmış ve belli aşamaları içeren bir bütündür. Öncelikle hastanın ve hastalığın değerlendirilmesi esastır. Bu değerlendirme sürecinde panik ataklar, hastanın varsa fobik durumları, kaçınmaları, güvenlik sağlayan davranışları ve yanlış yorumlamaları incelenir. Hastaya anksiyete hakkında psiko eğitim verilir. Ardından Bilişsel-Davranışçı model tanıtılarak uyaranların (yani bededensel duyumların) tehlikeli ya da tehdit edici biçimde yanlış yorumlanması üzerinde durulur. Bu durumun sonuç olarak bireyin kendini fiziksel yada ruhsal olarak iyi ya da kötü hissetmesini sağladığı belirtilir. Bilişsel davranışçı terapide ana amaç hastanın düşünce ve inançlarının panik atağına yol açabileceği konusunda farkındalığının sağlanması ve endişenin normalize edilmesidir. Bir diğer önemli unsur da hastalığı devam ettirici faktörlerin yani kaçınma ve güvenlik sağlayıcı davranışların bırakılmasına teşvik edilmesidir.

Olumsuz düşüncelerin tanımlanması, hastanın yaşadıklarıyla ilgili bilgilendirilmesi, dikkat egzersizleri, otomatik düşüncelerin sorgulanması bilişsel yaklaşımda kullanılmaktadır. Kayıt tutturma, bedene odaklanma, solunum egzersizleri, imgesel exposure , alıştırma çalışmaları gibi teknikler ve davranışçı deneylerle de hastaya panik sırasında yaşadığı duyumlar ve çarpık bileşenleri yeniden değerlendirmesi sağlanır.